Benim Crohn hikayem (Vallahi Gerçek:)

ÜNLEM

Ses vermek varlığın ispatı gibi. Ben bir ses vermek istedim.

2009 yılı. Üniversiteden mezun olmuştum, iş bulmuştum. Benim için her şey yolunda görünüyordu. İşe girdiğimin ertesi günü. Sabah karın ağrısı ile uyandığımı hatırlıyorum. İnsanı huzursuz eden bir ağrı, azalıyor ama geçmiyor. Tetkikler, tahliller. Apandisit imiş. Ameliyat oldum. Hastanede sadece bir gün kaldım. Kısa sürede toparlanıp işime döndüm. Bir ay sonra mide bulantısı, ateş, iştahsızlık gibi şikâyetlerim baş gösterdi. Önceleri soğuk algınlığı olduğunu düşünerek fazla üstüne düşmedim. Ama şikâyetlerim iyileşmedi. Bunların yanında sağ bacağımın üzerine basınca bir ağrı hissetmeye başladım. Bir süre sonra da bacağım diz kapağımdan bükülü bir hale geldi. Geceleri yatarken bile bacağımı dümdüz uzatamaz oldum. Ameliyat olduğum hastaneye yeniden gittim. Tomografi çekildi ve ameliyat olduğum noktada apse oluştuğu söylendi. Ne yapılacak? Girişimsel radyolojiye gidilecek. Gidildi. Orada karnımın sağ alt noktasından drenaj kateteri takıldı. Beni evden takip edeceklerini söylediler. Bu arada antibiyotik tedavisi de almaya başladım. Her gün antibiyotik iğneleri yaptırıyordum. O kateter bir ay kaldı. Bu arada kontrollere gittim. Sıvı kesilene kadar kateterin benimle olacağını söylediler. En sonunda drenden gelen iltihabi sıvı kesilince dreni çektiler. On beş gün sonrası için ultrason randevusu verip eve gönderdiler. Bu sürede durumum gayet iyiydi, bacağım da artık açılmıştı. Geceleri rahat bir şekilde uyuyabiliyor, yemeğimi yiyebiliyordum. On beş gün sonunda hastaneye gideceğimiz günden bir önceki akşam ateşim tekrar yükseldi ve çekilen drenin kapanmayan yerinden iltihabi sıvı akmaya başladı. Sabah normal randevumuz için hastaneye gittiğimizde o bölgede tekrar iltihap oluştuğunu söylediler. Onlar da şaşkındı. Yeniden dren takalım dediler, ama öncesinde bir tomografi daha alalım dediler. İlk şikayetlerim başladığından bu tarihe kadar yaklaşık on kilo kaybetmiştim. Benim burada sıhhatime kavuşamayacağım aşikardı. Daha donanımlı bir hastane bize yardımcı olabilirdi.

2010 Mart ayı. Bize bir üniversite hastanesinin yolu göründü. Orada beni muayene edip, tomografi sonuçlarını inceleyen doktor benim iltihabi bir bağırsak rahatsızlığım olabileceğini, apandisitin bu kadar iltihap üretmeyeceğini söylediğinde çok şaşırdım. Benim şimdiye kadar bağırsaklarımdan hiçbir şikayetim olmamıştı. Senden sabırlı olmanı istiyorum dedi. Tedavi süreci uzun olacak ama iyileşeceksin. İyileşeceksin. Benim duymak istediğim tek şey buydu. Hastaneye yatmam gerektiğini söyledi. Ben genel cerrahi servisine yatış işlemlerini yaptırdım. Bu süre içinde dren yerinden iltihap akmaya devam ediyordu. Hastaneye yattım. Burada vakit nasıl geçer. İnsanlar burada nasıl nefes alır. Hiçbirini bilmiyordum ve kendimi çok çaresiz hissediyordum. İçindeki insanlar türlü türlü idi. Kimi benim gibi acemi, kimi belli ki uzun zamandır orada. Koridorda tek başına dolaşan kimsesiz Adem babalar, yanında üç beş yakını ile dolaşan daha şanslı olanlar. İlk gece çok zor geçti. Ama anladım ki buranın da kendi içinde bir dinamiği var. Hayat burada da akıyor. Sabah kilomuzu not etmek için tartıyla gelen görevli, yemek dağıtanlar, temizlikçiler, doktorlar, hemşireler. Onların da sabah işine yetişmek için otobüsün ardından koşan işçiden ya da sıcacık simidi bölüşen insanlardan bir farkı yoktu. Üstelik ben çok şanslıydım. Ailem daima yanımdaydı. Anneannemin bıkmak bilmeden çantasına taşıdığı tarhana çorbası, annemin evden getirdiği mis kokulu temiz çamaşırlar, babamın her sabah koltuğunun altında getirdiği gazeteler. Hepsinde insanın burnunun direğini sızlatan canım ev kokusu. Hasta olmak da bir işti. Ben dünyalar kadar çeviri yapsam bu kadar yorulmazdım herhalde.

İlk olarak yeniden dren takılmasına karar verildi. Dren yerinden akan iltihabı gördüğünde girişimsel radyoloji doktorunun yüzündeki dehşeti ve garip bir şekilde buna gülümsediğimi hatırlıyorum. İnanılmaz bir şekilde artık kendimi her zamankinden daha güçlü hissediyordum. Yeniden antibiyotik tedavisine başlandı. Devam eden süreçte öncelikle kolonoskopi yapıldı. Benim için adı bile korkmaya fazlasıyla yeten şey. Hoş artık hayatımın bir parçası ama kötüye de alışılmıyor yahu. Öncesinde yapılan diyet, hele ki tadı dillere destan tetkik solüsyonları. İnsan sağlığı için her şeye katlanıyor. Kolonoskopi sonucunda bağırsağımın bir bölümüne erişemediklerini, o bölgede bir daralma olduğunu ve biyopsi yaptıklarını söylediler. Sonuç bir süre sonra belli oldu. Kron. Artık nasıl yazıldığını biliyorum ama adını ilk duyduğumda benim için bundan fazlası değildi.

 “Tedavi edilebilir ama değil mi?” “Tedavi edilebilir bir hastalık değil ama kontrol altına alınabilir bir hastalık. Çok uzun bir ilaç tedavisi gerekiyor.” İngilizce bilmek benim için hastalığım konusunda bilgi edinmek adına çok yararlı oldu. Ülkemizde çok bilinen bir hastalık olmadığını ama yurtdışında bunun için kurulan dernekler olduğunu görmek beni rahatlattı. Yalnız değildim. Doğru hayatım boyunca kendimle çelişen bir insan oldum, başkalarını kırmamak için kendimi kırdım. Ama vücudumun kendi organına savaş açacağı, bu kadar ileriye gideceği hayatta aklıma gelmezdi. Teşhisten emin olmak için ince bağırsaktan pasaj grafisi çekilmesine karar verildi. Beş gün boyunca sadece çay, tanesiz domates çorbası ve tanesiz komposto yediğimi biliyorum. Yatağımın başında “tetkik için aç” yazısı. Tüm gün süren tetkik sonucunda aklımda sadece bir görüntü ben tekerlekli sandalyede elimde dren torbam, ağzımın kenarına bulaşmış baryum. Babam tekerlekli sandalyeyi itiyor. Ömrü boyunca çalışan babam hayatında hiç bu kadar yorulmamıştır herhalde.

Bütün tetkiklerin sonucunda kesin teşhis konuldu ve ilaç kullanmaya başladım. Mesalazine alıyordum. Vücudumda enfeksiyon bulunduğu için hastalığım için kilit rol oynayacak bağışıklık baskılayıcı ilacı alamıyordum. Mecbur enfeksiyonun ve drenden akan sıvının bitmesini bekleyecektik. Burada zaman geçirmeyi öğrenmek gerekiyordu. Öyle bir şey ki bir zaman sonra hayatın sadece oradan ibaret olduğuna inanıyorsunuz, sanki dışarıda bir dünya yokmuş gibi. Sabah önce yemek yeniyor, sonra temizlik yapılıyor, sonra doktorlar geliyor, sonra öğretim elemanları ve tıp öğrencileri (üniversite hastanesi olduğu için) geliyordu. Sonra ameliyata giden hastalar, ameliyattan çıkanlar. Bir sürü oda arkadaşım da oldu. Hepsi ayrı hayat, ayrı hikayeler. Tek ortak yanları vardı o da hepsi çok iyi insanlardı. Hani rivayet edilir ya insan bu dünyada yaptığı kötülüklerden dolayı sıkıntı çeker diye, yok öyle bir şey. Hepsi de çok iyi insanlardı.

Çok uzun süre hastanede kaldığım için hafta sonları eve gitmeme izin veriyorlardı. Ben evde kapıya en yakın yere oturuyordum. Yeniden gitmem gerektiğini biliyordum. Annem ben sanki askerden gelmişim gibi en güzel yemekleri pişiriyor, babam hep televizyon izlediği köşeyi bana bırakıyordu. Ama hastaneye dönme vakti geldiğinde hepsi silinip gidiyordu işte. Nihayetinde enfeksiyonum bitti. Drenim çekildi. Üç beş gün değişiklik olması için eve gönderdiler. Bu sırada yeniden ateşim yükseldi ve dren yerinden yeniden iltihap akmaya başladı. Bir insan vücudu ne kadar iltihap üretir bunun bir sınırı yok sanırım. Tekrar dren takıldı. Yeniden. Yeniden. Bu süreç sanırım dört kez tekrarladı. Yaklaşık olarak 3 ay boyunca hep bu oldu. Enfeksiyon bitiyor, dren çekiliyor ve yeniden yüksek ateş ve iltihap akmaya başlıyor. Pansuman yapmaktan, plaster yapıştırmaktan derim artık tahriş olmuştu. Yapışan bant derimi bırakmıyordu. Dren dördüncü kez takıldığında bağışıklık baskılayıcı ilacı da kullanmaya başladım. Durumun gayet iyiydi. İltihap bitince dren çekildi ve bir daha tekrarlarsa ameliyat olmam gerektiğine karar verilerek taburcu oldum. Eve gidiyoruz hem de bir daha dönmemek üzere. Bundan daha güzel bir şey olabilir mi?

Evimize döndük. Evimiz. Hep böyle güzel miydi yoksa insan kaybedince mi kıymetini anlıyor. Her şey yolunda gidiyordu. On beş gün boyunca çok iyiydim. Fakat bir sabah mide bulantısı, korkunç eklem ağrıları ve yüksek ateş ile uyandım. Maalesef yine sıradan bir üşütme değildi. Tekrar hastaneye gidildi. Yine tekrarlamıştı. Artık ameliyat olmam gerekiyordu. Hazırlıklar yapıldı.  8 Haziran 2010. Bu dünyada Araf diye bir yer varsa sanırım orasıydı. Ameliyathaneye indik. Bir süre bekledim. Sonra içeri aldılar. Doktor amcam da oradaydı. Onu görmek çok rahatlattı. Bir de anestezi uzmanını hatırlıyorum. Elimin üstü damar yolu bantlarından iz olmuştu. Bir parça pamuğa bir şeyler döküp şefkatle elimin üstünü sildi. İçim huzur doldu. Canımı merhametli insanlara emanet ediyordum. Ameliyat yaklaşık 2 saat sürmüş. Kalın ve ince bağırsağımın bir kısmı alındı. Uyandığımda genzim yanıyordu. Burnumdan bir hortum çıkıyordu. Canım çok yanıyordu. Birilerinin karnın açıldı canının acıması normal dediğini hatırlıyorum. Çok çaresiz hissediyordum. Ağrı kesiciler falan yapıldı. O gün akşama kadar kendimi bilmeden uyudum. Akşam yürümem gerekiyormuş beni kaldırdılar. Burnumda nazogastrik sonda, kolumda serum, idrar sondası. Vücudumun dışarıya açılan bütün pencerelerinden birer hortum çıkıyordu. Şimdi komik geliyor ama o zaman hem çok utanıyordum hem de çok canım yanıyordu. İlk yürüyüşüm zombilerin uyanışı gibi idi. Ama bu benim bundan sonraki hayatım ve sıhhatim için attığım adımlardı. Günden güne iyileştim. Sağlığım düzeldi. Hortumlar çekildi. Bir hafta su bile içmedim ama sonra sırasıyla su, sulu gıdalar ve yemek yemeye başladım. Artık taburcu olmama sayılı günler kalmıştı. Bir gün yataktan doğruldum ve üstümdeki tişörtün leke olduğunu fark ettim. Dikiş yerlerinden iltihap akmıştı. Bunun sadece bir ameliyat komplikasyonu olduğunu ve dikişleri açıp temizlemeleri gerektiğini söylediler. Ama bende artık sabrın zerresi kalmamıştı, deniz bitmişti. Kimseyi gözüm görmüyordu. Söylediğim tek şey: “Anne evimize gidelim, beni evime götür ne olur?” Annem şaşkın. Doktordan izin alındı eve gelindi. Evde annem pansumanımı yapıyordu. Bütün bu süreçte pansuman yapmayı da öğrenmişti annem. Güçlü durmaya çalışsam da kötü ihtimali aklımdan bir türlü çıkaramıyordum. “Anne ben iyileşemeyecek miyim?” “Biz bu hayatta kimseye bir kötülük yapmadık ki kızım elbette iyileşeceksin.”

İki gün sonra pansuman için yeniden hastaneye gittik. Ben bir hafta daha kaldım dikişlerimin arası açıldı, açık yara pansumanları yapıldı. Sonunda o da bitti. Her sabah biri gelse de hadi taburcusun dese diye can atıyordum. Nihayet o gün de geldi. Tarih 30 Haziran 2010. Sıcacık bir yaz günü. Çiçeklerin açtığı gündü. Burada iki mevsim hiç geçmemiş gibi. Her şey kaldığı yerden devam ediyordu. Annem çoktan yeşil erikleri hazır etmişti evde.

Hepimiz bir sürü şey gördük, öğrendik bu süreçte. Hiçbirimiz eskisi gibi değildik artık. Hepimiz büyüdük. Çok insan tanıdık bazıları iyileşti evine döndü, bazılarını kaybettik. Ondan fazla insanla ve onların aileleri ile birlikte kaldık. Hastane odasında bu insanlarla aramıza ekmek tuz hakkı girdi. Büyük şerefti.

Ameliyat sonrasında Crohn kontrollerimi yaptırmak için İBH bölümü olan bir hastaneye başvurdum. Hala da rutin kontrollerimi orada yaptırıyorum. Bu hastane ile ilk temas: “Sen asla iyileşemeyeceksin, ameliyat oldum diye iyileştim zannetme. Ömür boyu hasta olacaksın.” Doğru ben değil ama bağırsaklarım belki ömrüm boyunca hasta olacak. Peki ya vicdanları hastalıklı olanlar, onlar ne olacak? Ya da vicdanlarının kapkara olduğunu göremeyenler. Hasta listesinde yaşının ilk hanesi 4’den küçük bir iki kişiden biri olmak bazen zoruma gitmiyor desem yalan olur. Ama insanı öldürmeyen her şey şüphesiz onu daha güçlü kılıyor. Klişedir ama doğrudur. Hem orası öyle bir yer ki insanlar korktuklarını cesurca söyleyebiliyor. “Annen falan mı hasta?” “Hayır hasta olan benim.” Sessizlik. Kolonoskopi, kan, ultrason sırasında beklerken insanlar bakıyor kızım ilk kez mi geliyorsun diye soruyorlar. Ben de göğsümü gererek “Ben ameliyat bile oldum” diyorum. Bu kadar çok şey yaşamış olmak insanı bir miktar delirtiyor. Şimdi sağlık durumum iyi. İlaç kullanıyorum. Rutin kontrollerimi yaptırıyorum. Ameliyat hattında birkaç tane iltihaplı unsur tespit edildi son kontrollerimde. Onun da çok endişe edilecek bir şey olmadığını söylediler. Onun dışında her şey yolunda.

Son olarak hastalığıma seslenmek istiyorum: “Bağırsaklarımı ele geçirebilirsin ama ruhumu asla. Ruhum daima sağlıklı, yanaklarından kan fışkıran gürbüz bir çocuk gibi kalacak. Senin varlığın beni hep daha daha da güçlü kılacak ve hayatla mücadele etmek için bir amaç olacak. Bu savaş meydanının muzaffer komutanı, Sezar’ı ben olacağım. Benim crohnolojime düşülecek son not ise şu şekilde olacak: “Geldim, gördüm, yendim.”

 



kullanici1980 demis ki:

Bende 19 yaşında crohn oldum. Hastanede yatarken teyzeler ve amcalar arkadaşımdı. Bazen doktorlar bile şaşırıyor bu yaşta crohn olmama. Senin yazın da çok güzel motivasyon oldu. "Geldim,gördüm,yendim"
Beğen (0) | Rapor | Permalink | 6 years ago

kullanici1970 demis ki:

Merhaba ben de yaklaşık 4 5 aydır bagirsaklarimdan problem yaşıyorum ve yüksek ihtimalle chron olabileceğini düşünüyorum suan hastane koridorunda sıkıntıdan rastlantı ile yazınızı okudum ve gözlerim den akan sulara mani olamadim rabbim şifa versin herkese ben çok iyi bir insan sayılmam ama insan yinede yaşamının kıymetini anlıyor
Beğen (0) | Rapor | Permalink | 6 years ago

kullanici1943 demis ki:

yeliz hanım merhabalar öncelikle çok geçmiş olsun. Benim annemde böyle zorlu bir süreç geçirmekte. daha yolun çok başındayız. sizden beslenme hakkında tavsiyeler almak isterim. size ulaşabilmem mümkün müdür acaba?
Beğen (0) | Rapor | Permalink | 6 years ago

kullanici1919 demis ki:

Blogu yeni keşfettim ve sizden çok şey öğreneceğimi düşünüyorum Crohn hastasıyım ve üç ay oldu bu hastalıkla tanışalı çok acemiyim,bilhassa beslenme konusunda ve bu hastalığı çok tanımıyorum.Ne okumamı tavsiye edersiniz,bir de sakın mizaçlı biri iken çok sınırlı olmaya başladım bu da beni çok üzüyor, tavsiyelerinize ihtiyacım var.
Beğen (0) | Rapor | Permalink | 6 years ago

Ekonomist demis ki:

Öncelikle gelmiş olsun 3 sene önce yazmışsınız yazınızı ben ancak okuyabildim. Bende 1 seneyi geçkin süredir Ülseratif kolit hastasıyım. Crohn ve Ülseratif kolit hastalıklarının tamamiyle iyileşebileceğine inancım tam. Ben gündemdeki gelişmeleri takip etmekle beraber şunuda anladım ki : insan tedaviyi kendinde aramalı yani kendi kendinin doktoru olmalı bunun içinde bu hastalıklarla ilgili tüm makaleleri, kitapları okuyup imkanı varsa sempozyumlara katılmalı. Savaşı kazanmak için Düşmanı düşmandan daha iyi tanımak gerekiyor. Ayrıca bu hayatın geçicini olduğunu ve bir sınavda olduğumuzu bu sınavda başımıza gelen iyi kötü herşeyin Allah'tan geldiğini ve bizim O'ndan gelen hiçbirşeye "isyan" etme gibi bir lüksümüzün olmadığını bilmeli ona göre yaşamımızı idame ettirmeliyiz. Bu arada bizlerin halini ancak bizler bileceği için bu gibi sayfalarda daha fazla etkin olup birbirimize daha fazla destek olmalı, bilgilerimizi paylaşmalı, kendimizi geliştirmeliyiz, okuduğumuz fayda gördüğümüz kitapları paylaşmalı , bize iyi gelen yaptığımız etkinlerinden bahsetmeliyiz. Bu paylaşımı ilk ben yapayım : "Bugün 2 tane kitap ilgimi çekti bir Ülseratif kolit hastası okumuş ve şuanki ruh halinin ve hastalığının bu kitapları okuduktan sonra çok çok iyi olduğunu söylemiş, bende o kitapları sipariş verip okuyacağım inşallah , hemen isimlerini söyleyeyim : 1-) Buğday göbeği 2-) Tahıl Beyin .
Beğen (1) | Rapor | Permalink | 8 years ago

murat 67 demis ki:

herkese slm uzun süredir aradığım bi siteyi en sonunda buldum.tahmin edersinizki insanın böyle bir hastalığı olduğu zaman konuşmak dertleşmek istiyor.ben 8 yıldır chron hastasıyım ve bu hastalığın ne demek olduğunu neyle mücadele etmem erektiğini çok iyi biliyorum herkese sevgilerimi gönderiyorum sağlıklı günler dilerim.
Beğen (0) | Rapor | Permalink | 10 years ago

crohn2008 demis ki:

Çok teşekkürler,iyiki yazmışsınız,eminim bana olduğu gibi birçok kişiye ışık tutacaksınızve moral vereceksiniz.Allah,hepimize şifalar versin.
Beğen (1) | Rapor | Permalink | 11 years ago

Yeliz demis ki:

Bilgim yettiği sürece elimden ne gelirse hep buralardayım :)
Beğen (1)Rapor | Permalink | 11 years ago

assurdo demis ki:

Yatmadan önce acaba yeni paylaşım var mı diye telefondan bir bakayım dedim ve şu ana kadar gördüğüm enduru anlatımla bir hastalık hikayesi okudum. Daha sonra yorum yapmalıyım diye bilgisayarımı açtım :) İnsan böyle güzelbir anlatımla karşılaşınca yorumu da hikaye şeklinde yazmak istiyor. Hikayeni okuyunca anladım ki benim mücadelem hiçbirşeymiş. Tedavi ve ameliyat sürecimden sonra çevremdekilerin dünyevi üzgünlüklerine anlam veremez, kendimi küçük tasalara karşı kutsanmış hissederdim. Şu an çok daha ulu bir insanla tanıştım. Genelde burada yazılanların altına motive edici yorumlar yapardım ama bu sefer senin yazdıklarınla ben motive oldum. Bu paylaşım için çok çok teşekkür ederim kendi adıma.
Beğen (1) | Rapor | Permalink | 11 years ago

Gökhan Semiz demis ki:

''Hikayeni okuyunca anladım ki benim mücadelem hiçbirşeymiş.'' kesinlikle katılıyorum.
Beğen (1)Rapor | Permalink | 11 years ago
DMCA.com Protection Status